Teşrik Tekbirleri: Bayramın Manevi Soluğu

Kurban Bayramı… Her yıl heyecanla beklediğimiz, çocukluğumuzun neşesiyle büyüttüğümüz o mübarek günler. Evlerde telaş, sokaklarda bayramlık giysiler, sofralarda bereket… Ama tüm bunların ötesinde, gönüllerimize en çok dokunan seslerden biri var ki, bayramı bayram yapan o manevi atmosferin en gür yankısı: Teşrik Tekbirleri.
Her farz namazın ardından göğe yükselen bu tekbirler, Arefe günü sabah namazıyla başlar ve Kurban Bayramı’nın dördüncü günü ikindi namazıyla son bulur. Dile kolay, tam 23 vakit boyunca Müslümanların dilinde aynı cümle yankılanır:
“Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu Ekber. Allahu Ekber ve lillahi’l-hamd.”
Bu tekbirleri sadece bir ritüel, sadece bir gelenek olarak görmek büyük eksiklik olur. Zira bu sesler, binlerce yıl öncesinden gelen bir teslimiyetin, sadakatin ve şükrün yankısıdır.
Rivayete göre, Hz. İbrahim (a.s.) oğlunu kurban etmek üzereyken, göklerden gelen Cebrail (a.s.) cennet kurbanını getirirken “Allahu Ekber” diye nida etmişti. Hz. İbrahim “Lâ ilâhe illallahu vallahu Ekber”, Hz. İsmail ise “Allahu Ekber ve lillahi’l-hamd” diyerek katılmıştı bu ulvi diyaloğa. İşte o günden bugüne, bu sözler Kurban Bayramı’nın özüdür, ruhudur.
Teşrik tekbirleri sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumsal bir şuurun tezahürüdür. Camilerde hep birlikte yükselen bu ses, bizlere birliği, beraberliği ve aynı gönül diliyle Allah’a yönelmenin huzurunu hatırlatır.
Bu günlerde sadece kurban kesmekle, sadece tatil yapmakla kalmayalım. Bu tekbirleri sadece dille değil, kalple de söyleyelim. Her “Allahu Ekber” dediğimizde, içimizdeki dünyevi yükleri bırakmayı deneyelim. Her “Lâ ilâhe illallah” ile hayatımızdaki önceliklerimizi yeniden gözden geçirelim.
Çünkü Kurban Bayramı, sadece sofralarımızı değil, ruhlarımızı da doyurmalı. Teşrik tekbirleri işte bu doyumun, bu fark edişin ve bu teslimiyetin en gür ifadesidir.
Bayramınız mübarek, tekbirleriniz semaya ulaşan dualarınız olsun…