Genel

Kâinatın Hakimiyeti ve İnsanın Sınırları

Dünya, insanın var olduğu günden bu yana sürekli bir değişim içinde. Rad Suresi’nin 41. ayetinde geçen “Biz yeryüzüne gelip onu etrafından eksiltiyoruz.” ifadesi, bu değişimin ilahi bir hüküm doğrultusunda gerçekleştiğini bizlere hatırlatıyor. Depremler, seller, iklim değişiklikleri ve daha birçok doğal olay, aslında kâinatın sabit değil, hareketli ve dönüşüm içinde olduğunun göstergesidir.

Fakat bu dönüşümün en büyük etkileyicilerinden biri de insandır. İnsan, doğaya müdahale ederek kendi hâkimiyetini kurmaya çalışmış, ancak çoğu zaman bu çaba, yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Sanayi devriminden bu yana çevre kirliliği, ormanların yok edilmesi, su kaynaklarının tükenmesi gibi problemler, insanın doğa karşısındaki sorumluluğunu unuttuğunun kanıtıdır. Ancak unutmamalıyız ki, bizler doğaya hükmeden değil, onun bir parçasıyız.

Rad Suresi’nde geçen “Allah hükmeder, O’nun hükmünü değiştirecek yoktur.” ayeti, insana haddini ve sınırlarını hatırlatır. Kâinatın sahibi Allah’tır ve insan, kendisine emanet edilen bu dünyayı korumakla mükelleftir. Bugün yaşadığımız çevresel felaketler, aslında insanın bu emanete ne kadar ihanet ettiğinin göstergesidir. Oysa insan, yaratılış amacına uygun bir şekilde yaşamalı, doğaya zarar vermek yerine onu yaşatmayı görev edinmelidir.

Gelecek nesillere daha güzel bir dünya bırakmak istiyorsak, doğaya karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeli, onu bir kaynak değil, bir emanet olarak görmeliyiz. Unutmayalım ki, kâinatın gerçek hâkimi biz değiliz; biz sadece bu büyük düzenin içinde birer yolcuyuz.

Rızkın Gerçek Yüzü

Rızık denildiğinde çoğumuzun aklına para, mal, mülk gelir. Oysa rızık, sadece maddi kazançlarla sınırlı değildir. Sağlık, huzur, sevdiklerimiz, iç huzurumuz da rızkın bir parçasıdır. Kur’an’da geçen “Sizin için rızık olarak ne varsa, o göklerden ve yerdendir.” (Casiye Suresi, 53) ayeti, bu gerçeği bizlere hatırlatır.

Bazen insan, maddi sıkıntılar içinde olabilir ama sağlığı yerindeyse, sevdikleri yanındaysa, aslında en büyük zenginliğe sahiptir. Öte yandan, dünya malına sahip olmak, her zaman mutluluk getirmez. Kalbinde huzur olmayan, paylaşmayı bilmeyen bir insan, ne kadar malı olursa olsun eksiktir.

Ne yazık ki günümüzde insanlar, rızkı sadece maddiyatla ölçüyor. Daha fazla kazanmak uğruna harama yönelmek, başkalarının hakkını gasp etmek, adaletsiz kazanç sağlamak gibi hatalar, insanı belki kısa vadede zengin edebilir ama uzun vadede ruhunu fakirleştirir. Oysa gerçek zenginlik, gönül zenginliğidir. Helal rızıkla yetinmek, şükretmek, paylaşmak insanı huzura götürür.

Bu dünyada ne kadar mal mülk biriktirirsek biriktirelim, sonuçta elimiz boş gideceğiz. Bize eşlik edecek olan şey, paralarımız değil, hayatta bıraktığımız güzel izler, iyilikler ve maneviyatımızdır. Rızkı sadece maddi bir olgu olarak görmek yerine, asıl olanın kalbimizdeki zenginlik olduğunu unutmamalıyız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu