Hayat bazen öyle bir noktaya gelir ki, insan neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edemez hale gelir. Kalp karışır, akıl bulanır. İşte o karışıklığın ve bulanıklığın kaynağı, çoğu zaman farkında olmadan işlediğimiz günahlardır. Günah, yalnızca manevi bir suç değildir; aynı zamanda insanın aklını, ruhunu ve hatta kazancını zehirleyen sinsi bir gölgedir.
Günah, kalbi karartır, aklı örter. Doğruyu yanlış gibi gösterir; iradeyi zayıflatır, nefsi kuvvetlendirir. İnsan, yaptığı yanlışı savunacak gerekçeler bulmaya başlar, vicdan azabı ise ruhunun derinliklerinde yankılanır. Peki ne yapmalı? İşte burada tevbenin ışığı devreye girer.
Tevbe, sadece “pişman oldum” demek değildir. Gerçek bir arınma sürecidir. İşlenen her günah için ayrı ayrı tövbe etmek, hem hataları daha iyi kavramamıza hem de kendimizi tanımamıza vesile olur. Tevbe, manevi bir temizliktir. Kalbin üzerindeki kirleri siler, aklı berraklaştırır, vicdanı rahatlatır. Ve en güzeli: Allah’ın affına vesile olur.
Ama günahın etkisi sadece ruhsal mıdır? Elbette hayır. Kazancımıza, hayatımıza, hatta soframıza kadar uzanır. Günah, tıpkı toprağa ekilen zehirli bir tohum gibidir. Ne kadar verimli bir toprakta olursa olsun, sonunda mahsul çoraktır. Helal kazancın bereketini yok eder. Paranız olur ama huzurunuz olmaz. Çok kazanırsınız ama hayrını göremezsiniz.
Bu yüzden diyorum ki; helal kazanç sadece cebimizi değil, kalbimizi de doyurur. Dürüstlükle, alın teriyle, adaletle kazanılan her kuruş, ruhumuza huzur verir. Çünkü o kazançta Allah’ın rızası vardır.
Haydi gelin, hayatımızın tarlasına dürüstlük, sabır ve helal kazanç tohumları ekelim. Günahların gölgesinden kurtulup, tevbenin aydınlığına sığınalım. Çünkü Allah’a yönelen her kul, eninde sonunda huzura kavuşur
