Çağlar Ötesi Birliğin Sesi

İhlas Suresi, Kur’an’ın kalbi… Sadece dört ayetten oluşan bu kısa sure, Allah’ın zatını, sıfatlarını ve birliğini en özlü şekilde ifade eder. “De ki: O, Allah’tır, tektir.” Bu ayet, tüm zamanların ve mekânların ötesinde yankılanan bir gerçeği haykırır: Evrenin yaratıcısı, tek ve benzersizdir.
Günümüzde farklı inançların, ideolojilerin ve yaşam tarzlarının çatıştığı bir dünyada yaşıyoruz. İhlas Suresi’nin tevhid ilkesi, bu çeşitliliğin içinde kaybolan insanlığa bir pusula sunar. Bizi, farklılıklarımız üzerinden ayrışmak yerine birlik paydasında buluşmaya davet eder.
Sure, Allah’ın “doğurmamış ve doğurulmamış” olduğunu vurgulayarak, O’nun yaratılmışların ötesinde, zamandan ve mekândan münezzeh olduğunu hatırlatır. Bu, modern bilimin evrenin başlangıcı ve sonu üzerine yaptığı spekülasyonların ötesinde, ezeli ve ebedi bir gücün varlığına işaret eder. “O’na denk hiçbir şey yoktur.” Bu ifade, günümüzün tüketim odaklı, her şeyi metalaştıran dünyasında, asıl değerin nerede olduğunu gösterir. Bizi, geçici ve yanıltıcı değerler yerine, ebedi ve gerçek olana yöneltir.
İhlas Suresi, sadece teorik bir inanç ilkesi sunmakla kalmaz, aynı zamanda pratik bir yaşam rehberi de ortaya koyar. Bizi, samimiyete, dürüstlüğe ve teslimiyete davet eder. Allah’ın sevgisi ve rızası için yaşamaya, O’nun yarattığı her şeye merhametle yaklaşmaya teşvik eder.
Bu sure, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için bir mesaj taşır. Bizi, bencillikten, hırstan ve ayrımcılıktan uzaklaşmaya, sevgi, saygı ve hoşgörüyle yaşamaya çağırır. İhlas Suresi’nin çağlar ötesi sesi, bugün her zamankinden daha fazla duyulmaya muhtaçtır.
Farzın Gölgesinde Sünnetin Işığı
İslam’da “farz”, Allah’ın kesin emirlerini; “sünnet” ise Peygamber Efendimiz’in (sav) örnekliğini takip etmeyi ifade eder. “Farzın olmadığı yerde sünnet olmaz” sözü, bu iki kavram arasındaki hiyerarşiyi ve öncelik sıralamasını net bir şekilde ortaya koyar. Bu ifade, sadece bir dini ilke değil, aynı zamanda hayatın her alanında karşımıza çıkan evrensel bir düsturdur.
Günümüzde bireysellik ve özgürlük gibi kavramların ön plana çıktığı bir çağda yaşıyoruz. Bu durum, bazen farzların ihmal edilmesine ve sünnetlerin de keyfi bir şekilde yorumlanmasına yol açabiliyor. Ancak bu söz, bize asıl olanın farzlar olduğunu ve sünnetlerin de ancak farzların sağlam temelleri üzerine inşa edilebileceğini hatırlatıyor.
Bu söz, aynı zamanda samimiyetin ve niyetin önemini vurgular. Gösteriş için yapılan ibadetlerin, yerine getirilmeyen farzların yanında bir değeri yoktur. Önemli olan, Allah’ın rızasını kazanmak için samimiyetle çaba göstermektir. Sünnetler, bu samimiyetin ve teslimiyetin bir göstergesi olarak anlam kazanır.
Bu ilke, sadece bireysel ibadetlerimizde değil, toplumsal ilişkilerimizde de bize rehberlik edebilir. Örneğin, bir yönetici öncelikle adil olmalı, sonra çalışanlarına karşı merhametli davranmalıdır. Bir ebeveyn, öncelikle çocuklarına temel ahlaki değerleri öğretmeli, ardından onların ilgi alanlarına yönelmelidir.
“Farzın olmadığı yerde sünnet olmaz” sözü, bize hayatın her alanında önceliklerimizi doğru belirlemeyi, samimiyetle hareket etmeyi ve Allah’ın rızasını her şeyin üstünde tutmayı öğretir. Bu söz, sadece bir slogan değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir.