Uncategorized

Yemeğin Sırrı: Tencereden Kalbe Akan Ne Varsa

Yemek yemek… Hayatımızın en sıradan görünen ama en derin anlamlar taşıyan eylemlerinden biri. Her gün defalarca yaptığımız bu eylemin, aslında ruhumuzla ne kadar yakın bir bağı olduğunu çoğu zaman fark etmeyiz. Oysa, besmele çekerek başladığımız her lokma, yalnızca midemize değil, gönlümüze de dokunan bir yolculuğun parçasıdır.

Besmele, yemeğin vücudumuza girmeden önceki **“son kerte”**sinde çekilen bir manevi mühürdür. O an, gıda maddi halden çıkıp, bize kuvvet ve huzur olarak dönecek bir nimete dönüşür. Peki ya bu son adıma gösterdiğimiz özeni, yemeğin yolculuğunun ilk adımı olan tencerenin başında da gösteriyor muyuz?

Tencere: Niyetlerin Kaynadığı Yer

Tencere sadece metal bir kap değildir; orası duyguların kaynadığı bir laboratuvardır.

Eğer yemeği hazırlarken elimiz titiz ama kalbimiz dağınıksa… Eğer malzemeye öfkeyle, strese boğulmuş bir ruhla, hırsla veya “kahırla” dokunuyorsak… O an mutfakta sadece domates doğramıyor, aynı zamanda içimizdeki tüm olumsuzluğu da yemeğin içine doğru aktarıyoruz.

Bir annenin, bir aşçının yahut bir babanın o anki ruh hali, yemeğin tuzundan, yağından çok daha keskin izler bırakır.

Kalbi Öldüren Tat

Bazı sözler vardır, insanın içine bir ok gibi saplanır:

“Sakın onu çoluğuna çocuğuna, ihvanına yedirme; kalbini öldürürsün.”

Bu söz, yemeğin sadece biyolojik bir ihtiyaç olmadığını, ruhsal bir aktarım olduğunu hatırlatır. Stresle, gadapla, nifakla karılmış bir yemeğin sadece mideyi değil, insanın iç dünyasını da etkilediğine dair binlerce yıllık bir tecrübe vardır.

Niyet bozuldu mu, lokma da bozulur. Maddesi doyurur ama manası zehirler.

Çünkü yemek, özünde bir enerji transferidir. Elinizdeki enerjiyi, gönlünüzdeki niyeti, ruhunuzdaki hali karşınızdaki insana lokma lokma aktarırsınız.

Helal Lokma Sadece Kazanç Değildir

Kadim öğretilerde “helal lokma” denildiğinde yalnızca rızkın nereden kazanıldığı anlaşılmaz. Helallik;

  • hangi duyguyla pişirildiğini,
  • hangi niyetle hazırlandığını,
  • nasıl bir gönülle ikram edildiğini de kapsar.

Bir yemekten yükselen bereket, çoğu zaman tencereden değil, kalpten taşar.

Mutfak: Bir Şifa ve Muhabbet Mekânı

Mutfak, istersek bir terapi alanına dönüşür.

Eğer yemeği sevgiyle, şükürle, helal kazanılmış bir rızkı paylaşma niyetiyle yaparsak; o tencerede pişen sadece çorba değildir. Aynı zamanda şifa, huzur ve muhabbet kaynar.

Besmeleyi son kertede çekiyorsak, niyeti ilk kertede koymalıyız. Sebzeyi doğrarken bile şükürle, suyu tencereye dökerken bile huzurla hareket etmek; yemeği bir ibadete dönüştürür.

Aksi halde sofraya otururken çekilen besmele, sadece bir formalite olur. Çünkü sofraya gelen yemek, ocağın altını kapattığınız anki niyetinizin somutlaşmış halidir.

Son Söz

Mideyi doyuran besindir, ama ruhu doyuran niyettir.

Sofralarımız sadece karın doyurduğumuz değil, gönül beslediğimiz yerler olsun.

Tencerede pişen her yemeğe sevgimizi, şükrümüzü ve iyi niyetimizi katmayı unutmayalım.

Çünkü bazen bir tabak yemek, bir kalbi tamir eder; bazen de bir kalbi yorar.

Seçimi yapan bizim elimiz, sonucu belirleyen ise bizim gönlümüzdür.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu