Şeytanın Ayak İzlerinde Kaybolan İnsanlık
Günümüz dünyasında, hırsın ve adaletsizliğin pençesinde kıvranıyoruz. Para, mal ve mülk hırsıyla gözü dönenler, kendilerini ‘Kafdağı’nda’ sanıyor. Oysa bu dağın eteklerinde en çok ezilen, en alttakiler oluyor. Zenginle fakir arasındaki uçurum her geçen gün daha da büyüyor; bu da toplumda derin bir adaletsizlik duygusunu besliyor.

Şeytanın farklı yüzleri artık toplumun her köşesinde kendini gösteriyor. İnsanlar, ilahi adaleti ve kaderi unutup sadece kendi menfaatlerinin peşine düşüyor. Oysa kader, olması gerekeni ve olmayanı, hayrı ve şerri önümüze koyan bir terazidir. Bu teraziyi hiçe sayanlar, manevi boşluğun karanlığına düşüyor.
En çok da çocuklarımız bu karanlıktan nasibini alıyor. Anne babaların dünyaya hükmetme çabası, çocukların masumiyetini gölgeliyor. Hırsla yaşayan büyükler, çocukların ruhuna karanlık tohumlar ekiyor. Yaratılışın özünden uzaklaşan gençler, yönünü kaybediyor. Sahte mutluluk vaatleriyle dolu yollar, onları gerçek huzurdan daha da uzaklaştırıyor.
Teknolojinin hızla yayıldığı bu çağda, çocuklarımızın ellerindeki cihazlar çift taraflı bir kılıç gibi. Doğru kullanıldığında bilgiye açılan bir kapı, ama yanlış kullanıldığında uçuruma giden bir yol. Sanal dünyanın cazibesi, onları hem hayattan hem de manevi değerlerden koparıyor.
Unutmamalıyız: Dünya hayatı doğumla ölüm arasında kısa bir serüven. Bu serüvende yaptığımız her tercih, bizi ya ışığa ya da karanlığa yaklaştırıyor. Hırs, adaletsizlik ve manevi boşluk… Bunlar şeytanın ayak izleri. Bu izleri takip etmek yerine kalbimizi iyiliğe, vicdana, merhamete açmalıyız.
Ey insanoğlu! Uyan artık… Şeytanın oyunlarına gelme. Kalbini ve ruhunu temiz tut. İlahi rehberliğe kulak ver. Çünkü ancak o zaman hem bu dünyada hem de öteki dünyada gerçek huzura kavuşabiliriz.